İnsanlık tarihi boyunca, ailelerin mallarını güvenle emanet
ettikleri kurumların başında sarraflar gelmektedir. Çok eski tarihlerde
mabetlere veya din adamlarına güvenen insanlar kıymetli mallarını rahatça
emanet ederlerdi. Toplumlarda bu işi meslek olarak yapan Sarraflar bu güvene
layık olmak için ellerinden gelen titizliği hep göstermişlerdir, halen de
göstermektedirler. Bu güvene layık olamayanlar ise kısa süre sonra bu işten
ellerini çekmek zorunda kaldıklarını ya da sistemin dışına itildiklerini
biliyoruz.
Ülkemizde elli bin civarında kuyumcu/sarraf esnafı faaliyet göstermektedir. Dünya ortalamasına baktığımızda tasarruf oranlarının hayli düşük olduğu ülkemizde tasarrufun en önemli kaynağı olan fiziki altın talebini karşılayan bu sektör eski etkin ve verimli günlerinden uzaklaşmaktadır. Bu iş kolunun geleceği ile ilgili gerek küresel etkiler gerekse yerelde gelişen olumsuzluklar işsizliğe yeni ordular ekleyecektir. Ayrıca bu işi yapan esnafların en az yarısının zekât verdiğini de dikkate alırsak sosyal yapının güçlenmesine yapmış oldukları katkıyı da kaybetmiş olacağız.
Uygulamaya konulan kararla son yıllarda bankalar da sarraflık yapıyorlar. İnsanlar fiziki altınlarını bankalara yatırarak var olan altınları ellerinden çıkarmış oluyorlar. Vatandaş açısından bakıldığında Bankacılık bir kazanç kapısı değil, bir zorunluluk olarak görülür. Sarraflık ise, mutlaka bir kazanç, bir tasarruf edinme veya elindeki kazancını kıymetlendirme kurumu anlamına gelir. Türkiye’de defalarca krizler, çalkantılar ve ekonomik sıkıntılar oldu. Bu dönemlerde bankaların insanları ve hatta ülkeyi ne kadar mağdur ettiğini yaşayarak gördük. Ama birikimlerini altında değerlendiren fiziki altını elinde tutan insanlarımız, hem dövizin, hem enflasyonun, hem de krizlerin etkilerinden kendilerini korumuş oldular. Bankaların fiziki altını alıp satması isteniyordu bu olmadı. Altınları toplayan bankalar müşterisine altın hesabı açarken fiziki altını kaydi altına dönüştürüyorlar. Çünkü toplanan altınlar Merkez Bankasına oradan da yurt dışı bankalara kaydırılıyor. Ülkemizin varlıkları bu gibi yollarla yabancılara geçiyor. Bu bir sistem sorunudur. Mevcut sistem çöktüğünde yapılan yanlışların vahameti ancak o zaman anlaşılacaktır.
Küresel gelişmelerin fert, toplum ve kurumlar üzerindeki etkisini en üst seviyede yaşayarak hissediyoruz. Gelişmiş ülkelerin kendi çıkarları için koymuş oldukları kurallar ‘uluslararası norm’ olarak kabul ediliyor olması, çağımızın insanlık sorunu olarak artarak devam ediyor. Bu durumları fark etmiş olup gerekli yasal ve yapısal tedbirleri almak ülkedeki iktidarın görevi iken, küresel sömürü ve baskılara karşı duyarlı olmak da vatandaşa düşüyor.
Ülkemizde elli bin civarında kuyumcu/sarraf esnafı faaliyet göstermektedir. Dünya ortalamasına baktığımızda tasarruf oranlarının hayli düşük olduğu ülkemizde tasarrufun en önemli kaynağı olan fiziki altın talebini karşılayan bu sektör eski etkin ve verimli günlerinden uzaklaşmaktadır. Bu iş kolunun geleceği ile ilgili gerek küresel etkiler gerekse yerelde gelişen olumsuzluklar işsizliğe yeni ordular ekleyecektir. Ayrıca bu işi yapan esnafların en az yarısının zekât verdiğini de dikkate alırsak sosyal yapının güçlenmesine yapmış oldukları katkıyı da kaybetmiş olacağız.
Uygulamaya konulan kararla son yıllarda bankalar da sarraflık yapıyorlar. İnsanlar fiziki altınlarını bankalara yatırarak var olan altınları ellerinden çıkarmış oluyorlar. Vatandaş açısından bakıldığında Bankacılık bir kazanç kapısı değil, bir zorunluluk olarak görülür. Sarraflık ise, mutlaka bir kazanç, bir tasarruf edinme veya elindeki kazancını kıymetlendirme kurumu anlamına gelir. Türkiye’de defalarca krizler, çalkantılar ve ekonomik sıkıntılar oldu. Bu dönemlerde bankaların insanları ve hatta ülkeyi ne kadar mağdur ettiğini yaşayarak gördük. Ama birikimlerini altında değerlendiren fiziki altını elinde tutan insanlarımız, hem dövizin, hem enflasyonun, hem de krizlerin etkilerinden kendilerini korumuş oldular. Bankaların fiziki altını alıp satması isteniyordu bu olmadı. Altınları toplayan bankalar müşterisine altın hesabı açarken fiziki altını kaydi altına dönüştürüyorlar. Çünkü toplanan altınlar Merkez Bankasına oradan da yurt dışı bankalara kaydırılıyor. Ülkemizin varlıkları bu gibi yollarla yabancılara geçiyor. Bu bir sistem sorunudur. Mevcut sistem çöktüğünde yapılan yanlışların vahameti ancak o zaman anlaşılacaktır.
Küresel gelişmelerin fert, toplum ve kurumlar üzerindeki etkisini en üst seviyede yaşayarak hissediyoruz. Gelişmiş ülkelerin kendi çıkarları için koymuş oldukları kurallar ‘uluslararası norm’ olarak kabul ediliyor olması, çağımızın insanlık sorunu olarak artarak devam ediyor. Bu durumları fark etmiş olup gerekli yasal ve yapısal tedbirleri almak ülkedeki iktidarın görevi iken, küresel sömürü ve baskılara karşı duyarlı olmak da vatandaşa düşüyor.