Bankalara Altın Satışı Kıyağı

Günümüzde ekonomi politikaları Hükümetlerin Maliye Politikaları çerçevesinde oluştuğu sanıldığının aksine, uygulamalarda Para Politikalarının daha etkin ve belirleyici olduğunu görüyoruz. Para Politikaları çerçevesinde yürütülen ekonomi programında Reel Ekonomi, Finans Sisteminin gölgesinde kalırken bankaların her ortamda korunduğunu en son BDDK' nın aldığı kararda gizlenemez halde ortaya çıkmış oldu.

Günümüzde ekonomi politikaları Hükümetlerin Maliye Politikaları çerçevesinde oluştuğu sanıldığının aksine, uygulamalarda Para Politikalarının daha etkin ve belirleyici olduğunu görüyoruz. Para Politikaları çerçevesinde yürütülen ekonomi programında Reel Ekonomi, Finans Sisteminin gölgesinde kalırken bankaların her ortamda korunduğunu en son BDDK’ nın aldığı kararda gizlenemez halde ortaya çıkmış oldu.

 

IMF’nin talepleri doğrultusunda oluşturulan Üst kurulların başında gelen (BDDK) 2000 yılında Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu olarak ‘bankaların kuruluşu ve işlem faaliyetlerin denetlenmesi’ amacıyla kuruldu.BDDK da 2006 yılında yaptığı düzenlemeyle "Bankalar, Kıymetli Madenler borsalarında işlem gören veya standartları ve nitelikleri Hazine Müsteşarlığı veya İstanbul Altın Borsası tarafından belirlenen ya da bu standartlara ve niteliklere uygunluğu bakımından, üretildikleri rafineriler itibarıyla kabul edilebilirlikleri İstanbul Altın Borsası’nca teyit edilen altın, gümüş ve platinin alım ve satımı ile Vadeli İşlem ve Opsiyon borsalarında işlem gören ve standart ve nitelikleri yetkili merciler tarafından belirlenen altın, gümüş ve platini esas alan sözleşmelerin alım ve satımını yapabilirler.” Kararının ardından bankalar altın alım ve satımı başlamış oldu.

 

Merkez Bankası, altın ithalatının azaltılması ve cari açığın düşürülmesi gayesiyle yastık altında bulunan vatandaşın birikimi ve her türlü kriz karşısında ve de zor günlerin teminatı olan altınlarını bankalar aracılığıyla ekonomiye kazandırma maksadıyla zorunlu karşılık olarak kabul edeceklerinin duyurulmasıyla bankalar kendilerine yeni bir alan bulmuş oldular. Son düzenlemeyle Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğü tarafından basılan 22 ayar cumhuriyet altın sikkeleriyle cumhuriyet ziynet altınlarının bankalarda alınıp satılabileceği belirtildi. Bu düzenleme ile bankaların da sarraf ve kuyumcular gibi cumhuriyet altınlarını banka şubelerinde alıp satabileceklerine izin verilmiş oldu.

 

Bankaların kuruluş amacı ve ekonomideki yeri dikkate alındığında bankaların, 22 ayar altın alım ve satımı yapmaya başlaması ile reel ekonomiye finans sağlama amacının dışına çıkıldığı aşikârdır. Küresel ekonomik sistem içerisinde sıcak parayla piyasaları etkileyen merkezlerin bankalar üzerinden yaptığı baskıların bir sonucunu olarak karşımıza çıkmaktadır.

 

Ülkemizdeki bankacılığın yabancıların eline geçtiğini, kârlılıklarını krizlere rağmen her yıl yüzde 20’nin üzerine çıkardıklarını Merkez Bankası ‘Para ve Banka İstatistikleri’ verilerinden anlaşılmaktadır. Bankaların talebi üzerine sarraflık yapma kararının alındığı BDDK tarafından ifade edildiğinin bilinmesi önemlidir. Çünkü bu talep ihtiyaçtan değil, bankalar üzerinden küresel egemen güçlerin doyumsuzluğunun açık bir örneği olarak ortaya çıkmıştır.

 

Kuyumculuk sektörü ülkemizde gelişimini sürdürürken dünya sıralamasında ikinci durumdan gerilemeye başladığını ve rakip ülkelerin bizim pazarları kapmaya başladığı bir dönemde üstüne birde bankaların altın alım ve satımına müsaade edilmesi ve hatta teşvik edilmesi 50 bin kuyumcu esnafının ekonomik daralma ile bozulan işlerinin üstüne bu karala daha da gerilemesine sebep olacaktır. Bankaların sarraflık yapmalarının hem müşteri olan vatandaş açısından hem de bankalar açısından yanlış bir karar olduğu hesap edilememiştir. Bankalar her şubede kuyumdan anlayan bir eleman bulundurma mecburiyeti ile karşılaşırken, vatandaşında bir çeyrek alımı için banka kuyruğuna girmesi ve satım için gittiğinde ise alım-satım farkının kuyumcudan çok daha fazla olduğunu görmesi, ayrıca kuyumcudaki karşılıklı sıcak ilişkilerin bankalarda bulunamayışı olumsuz sonuçlar doğuracaktır.

 

Bu durumun Rekabet Kurumu’nca dikkate alınması ve Bankacılığın asli görevinin dışına çıkmaması sağlanmalıdır.Ülkemizde kuyumcular açısından doğrudan ve ya dolaylı olarak bir milyon insanımızı ilgilendirmesi neticesinde istihdama yönelik yanlış kararın ve haksız rekabetin önlenmesi, vatandaşın ve de Reel Ekonominin desteklenmesi açısından adil ve doğru bir karar olacaktır.

 

Üst Kurulların, bu kararla bir kez daha sorgulanması ve kuruluş amaçlarının yeniden irdelenmesi kaçınılmazdır. IMF’nin Türkiye’nin ekonomi yönetimine müdahalesi ile oluşturulan ve sayıları ve görevleri tam olarak bilinmeyen Üst Kurullar hangi hükümet gelirse gelsin görevlerine devam etmesi demokratik yönetimler için bir kambur olduğu ortadır. Siyasi iradenin bu duruma seyirci kalması kendi iradesini başkalarıyla paylaşması anlamına gelir ki bu kabul edemez bir durumdur.