-Evlâdın gözüyle baba
Babam önümde bir örnek olarak yaşamaktadır. Anladığım ve anlayamadığım hareketlerine hep imrenmişimdir ve fırsat buldukça da o davranışların sebebini sorarım. İşte bu yazımız, babama karsı duygularımın bir parçası hükmünde olacak.
Hatırladığım ilk anılarımda hep onun sıcak ve şefkatli ama bir o kadarda heybetli hâlidir. Şefkatinden dolayı onu severken, heybetinden dolayı da itiraf edeyim ki korkardım.
Bu nasıl bir duygu ise ikisinden de muazzam bir zevk alırdım. İşte bu noktada zaman zaman çözemediğim ama hayran kaldığım bir insan olarak hatıralarımın engin köşesinde yerini almıştır.
Onu sürekli çalışır görürüm, boş olduğunu gördüğüm hâlinde bile zihnen çalışıyordu. Belli ki yine üretim yapıyordu. Demek ki insanın hayat ve dünyaya karsı vazifelerinden biri de üretim imiş. Onun bu noktası, beni devamlı çalışmaya teşvik ederdi.
Bir şeyi öğretmek istediğinde sanki sınıfta öğrencilerine ders veren bir öğretmen gibidir. Konuyu öyle bir güzel anlatır ki içerisine kattığı hayat hikâyeleriyle dalar giderdik. Bittiğinde ise unutulmaz bir dersin zihnimize nasıl yer ettiğini, doğrusu hayretle karşılarız. İşte, bu hayret verici dersini bir ömür boyu tükenmez bir sermaye olarak kullanırız.
Zaman zaman, diyerek biraz kendimizden yana hafif yontarak ifade edelim ki onu kızdırırdık. Bu durumda bile kısmen rengi atsa, damarları kabarsa da sabırla karşılardı. Bu konumdaki hâlini biz o zamanları suiistimal ederdik ama ileriki yıllarda, hele hele evlâd sahibi olunca onun sabrının ne kadar zor olduğunu yaşayarak anladık.
Atalar, davul dengine göre çalar, demişler. Bunu, babamın dostları ile yaptığı sohbetlerindeki hâlini gördükçe, yeniden yeniye anlıyorum. Başlangıçta anlam veremediğim bu durumu, onu, içimden eleştirmeye kadar varırdı. Yaşım ilerledikçe fark ettim ki nihayetinde babam da bir insan idi ve kendi akranıyla yaptığı o hisli sohbette acayip rahatlıyordu.
Onu hiçbir zaman bıkkın görmedim. Hayata hiçbir zaman yorgun değildi, aksine çok yorgun olduğu zamanlarda bile yaşamaya, bizim ile yaşamaya, dostlarıyla yaşamaya hatıralarıyla yaşamaya, kitaplarıyla yaşamaya çok istekliydi.
Kitapları demiştim yukarıda. Onun kitapları ile beraber ama yapayalnız kaldığı hâlini nasıl unutabilirim? Birbirini seven iki sevgilinin birbirine kavuşmasındaki mutluluğunu, onu kütüphanesindeyken seyrederdim. O, âdeta kütüphanesinde denizde kulaç atan yüzücü gibidir. O, âdeta kütüphanesinde iken, tarlasını süren çiftçi gibidir. O, âdeta kütüphanesinde iken benimle konuşur gibidir.
Benimle demiştim ya, babamın bana karsı çok ama pek çok özel ilgisinin olduğunu biliyorum. Gerçekten beni çok seviyor ama gerçekten bende onu çok seviyorum. Size bir sır vereyim ama laf aramızda belki ben onu daha çok seviyorum.
Ailenin bir bireyi olarak beni çok sevdiğini düşündüğüm kadar eminim ki kardeşlerimi de çok seviyor, fakat onun değişmez kesin bir özelliği var ki annemi yani eşini “Sultanım” diye sever, bu onun en belirgin özelliğidir.
Babam yukarda saydığım şeylerin hepsini sever ama birbirine karıştırmadan fakat biz kitaplarını biraz daha fazla sevdiğini düşünüyoruz. Bu yüzden zaman zaman kitaplarını da kıskandığımız olur, tıpkı arada laf çaktığımız gibi.
Her ne olursa olsun ben babamı çok seviyorum. Benim için önümde güzel bir örnektir. Onunla mutluyum.











