“İktisat eden, maişetçe aile belâsını çekmez" mealindeki hadis-i şerifin(1) sırrıyla, iktisat eden, maişetçe aile zahmet ve meşakkatini çok çekmez.”(2)
İktisadın bereket ve kolay geçime sebep olduğu bilinen bir hakikattir.
Kendisine yardım teklif edilen nice müttaki insanların takvalı ve muktesit hayatları onların sıkıntıya düşmemesine vesile olmuş. Aksine yardım teklif edenler müsriflikleri neticesi yardıma muhtaç hale düşmüşler. Bu vakıanın pek çok numunesine şahit olmuşuzdur.
İktisat etmeyen, zillete ve manen dilenciliğe ve sefalete düşmeye namzettir. Bu zamanda israfa vesile olacak para çok pahalıdır. Mukabilinde bazen haysiyet ve namus rüşvet alınıyor. Bazen dini mukaddes değerler mukabil alınıyor, sonra menhus bir para veriliyor. Böylece manevî yüz bin lira zararla maddî yüz liralık bir mal alınır.
İnsan, eğer iktisat edip, zarurî ihtiyaçlarını kıssa, sınırlandırsa, gereksizleri çıkarsa;
“Şüphesiz ki rızık veren, mutlak kudret ve kuvvet sahibi olan Allah’tır.”(3)
“Yeryüzünde hareket eden hiçbir canlı yoktur ki, onun rızkını vermek Allah’a ait olmasın.”(4) Ayetlerindeki sırrın açık ifadesiyle, ummadığı tarzda, yaşayacak kadar rızkını bulacak. Çünkü ayet taahhüt ediyor.
Evet, rızık ikidir. Biri hakiki rızıktır ki, onunla yaşayacak. Zikredilen ayetin hükmü ile bu rızık Rabbanî taahhüt altındadır. Beşerin şerli eli karışmazsa o zarurî rızkı her halükârda bulabilir. Dolayısıyla ne dinini, ne namusunu, ne de izzetini feda etmeye mecbur olmaz.
İkincisi ise mecazî rızıktır. Sû-i istimallerle zarurî olmayan ihtiyaçların zarurî hükmüne sokularak, gelenek-görenek belâsıyla tiryaki olup, alışkanlık edinip terk edemiyor. İşte bu rızık Rabbanî taahhüt altında olmadığı için, bu rızkı elde etmek, bu zamanda çok pahalıdır.
Zikretmiştik, başta izzetini feda edip zilleti kabul etmek, bazen alçak insanların ayaklarını öpmek kadar manen bir dilencilik vaziyetine düşmek, bazen ebedî hayatının nuru olan mukaddes değerlerini feda etmek suretiyle o bereketsiz, menhus malı alır.
Hem bu sıkıntılı zamanda aç ve muhtaç olanların, elemlerinden vicdan sahibi insanlar müteellim oluyor. O gayr-ı meşru surette kazandığı paradan aldığı lezzeti, vicdanı varsa acılaştırıyor.
Böyle acip zamanda, şüpheli mallardan zaruret derecesinde kaçınmak gerekir. Haram maldan, mecburiyetle zaruret derecesinde alabilir, fazlasını alamaz. Evet, zor durumda kalan adam, murdar etten tok oluncaya kadar yiyemez ama ölümden döndürecek kadar yiyebilir. Hem yüz aç adamın huzurunda afiyetle fazla yenilmez.
İktisadın, izzet ve kemale vesile olduğuna işaret eden bir vakıa:
Bir zaman, dünyaca cömertliğiyle meşhur Hâtem-i Tâî, misafirlerine mühim bir ziyafetle beraber hediyeler verir. Ardından çölde gezmeye çıkar. Bakar ki, bir ihtiyar fakir adam, bir yük dikenli çalı ve gevenleri beline yüklemiş, cesedine batıyor, kanatıyor. Hâtem ona dedi:
-Hâtem-i Tâî, hediye ve ziyafet veriyor. Sen de oraya git, hediyeni al.
O iktisatlı ihtiyar demiş ki:
-Ben bu dikenli yükümü izzetimle çekerim, kaldırırım; Hâtem-i Tâî’nin minnetini almam.
Sonra Hâtem-i Tâî’den sormuşlar:
-Sen kendinden daha civanmert, aziz kimi bulmuşsun?
Demiş:
-İşte o sahrada rast geldiğim o iktisatlı ihtiyarı benden daha aziz, daha yüksek, daha civanmert gördüm.
Rabbim, iktisadıyla yaşayarak izzetini muhafaza eden kullarından eylesin. Âmin.
----------------------------------
1- Müsned,1:447; Münavî, Feyzü’l-Kadir, 5;454, no: 7939; Hindî, Kenzü’l-Ummal, 3:36, 6:49, 56, 57
2- B. S. Nursi, Lem’alar, s. 252
3-Zariyat Suresi, 51/58
4- Hâd Suresi 11/6