Bursa’dan Mehmet Sıddık Otçu’nun ikinci suali bu yazımızın ana konusudur.
Altın alım satımında yapılacak işlemin karşılığı ürün ya da para, her an hazırda bulunmayabilir. Bu durumda ne yapmak gerekir?
Böylesi durumda alım satım akdi yapılır. Kuyumcu deyimiyle bağlantı yapılır. Bu bağlantı müşteri ile olduğu gibi toptancı ile de oluyor. Müşteriden alınan ürün için alım akdi, aynı ürünün toptancıya satımı için satış akdi olarak aynı ürün, iki ayrı işleme tâbi tutuluyor.
Müşterinin getirdiği ürünü, yapılan anlaşmaya göre fiyat verilir, kabul edildiğinde aynı ürünün üzerine biraz kâr konularak toptancıya bağlantı yapılarak satılır, arada güvene dayalı bir şekilde makûl süre konuşularak anlaşılır ve toptancıdan getirilen paradan müşteriye verilecek kısmı verilir.
Bu işlem satın alınan ürün içindir, bir de para getiren müşteriye, o an hazırda olmayan ürünün satımı şöyle oluyor. Toptancılar aranır en makûl fiyat bulunur, üzerine kâr konularak müşteriye teklif edilir, kabul ederse makûl süre içerisinde müşterinin getirdiği para alınır ya da kasada varsa o para ile bağlanan ürün toptancıdan satın alınıp getirilir, müşteriye teslim edilir.
Burada ifade edilen makûl süre, mahalle örfünce kabul edilen süredir.
İslâm hukukunda yer alan fıkıhtaki akidler kısmında murabaha denilen yani ürünün üzerine kâr konularak güvene dayanan yapılan alışveriş ile bu meseleye çözüm bulabiliriz ki yukarıdaki her iki işlem buna girer.
Önemli olan rakamlar belirli ve net olmalı, verilecek, alınacak miktar, sayı gram her ne ise konuşulduğu üzere olmalı. Tanınan süre yukarıda belirtildiği gibi mahalli örfte kabul edilir olmalı. Aynı ürün olmalı yani sözleşilen ürün olmalı, özelliği değişmemeli.
Altın alım satımlarında dini dayanaklardan olan Altı Eşya Hadisinde, altının altın ile alım satımının peşin olması hükmü var. Fıkıhta bu mevzu, sarf bahsinde kabz olarak işlenir ki malın hak sahibi tarafından ürünü teslim alması anlamını taşır. Teslim alma meselesi mühimdir, alım satımın hakkaniyet ve gerçekleşmesini gösterir.
Fiilî teslim alma yerine geçecek hükmî teslim almayı da mahallin örfüne göre geçerli sayılabileceğine dair fetvalar vardır. Bu şu demektir: Yapılan alışverişin gerçekleşmesi için mal teslimatının, o mahallin kabul edilebilir uygulamaları da göz önüne alınarak ürün teslimatının yapılabileceğidir.
Müşteri ile yapılan alışveriş sonrasında ürünün teslimatı için makûl süre içinde ürün toptancıdan temin edilerek getirilir ve teslim edilir.
Altın ve dövizin telefon vs. gibi vasıtalarla yapılan bağlantılarında kabzın fiilen gerçekleşmesi bir miktar zaman almaktadır. Burada örf tayin edicidir. Fiilî kabz yerine geçen hükmî kabz söz konusudur. Yani söz konusu beldenin altın alışverişindeki fiyat bağlantılarında uygulanan genel teamülü, örfü göz önünde bulundurulur. Anında kabz ile örf gereği bir müddet sonraki kabzda hak zayii yok ise mesele yoktur. Burada kabzın anında olmasından murat, zamanın geçmesi ile değerin farklılaşması bu da alıcı veya satıcı hakkında zarara sebep olması endişesi için şart koşulmaktadır. Müçtehitler bu konuda içtihad yaparak hükmen teslim manasını fiili kabzın yerine geçeceğini ifade etmekteler. Telefon veya iletişim vasıtaları ile yapılan bağlantılarda devir-teslim için örfen-mesela- yarım saatlik bir müddet veriliyorsa konuşma anındaki akid-alım satım sözleşmesi hükmen sahih olur. Yarım saat içerisinde de devir teslim yapılarak akdin kabz konusu da halledilmiş olur. Mal satın alanın iktidar alanına girmesi kabz hükmüne de geçmektedir. (1)
Hayrettin Karaman Hoca bu konuda şöyle demektedir:
“Telefonla alım satımı yapıp, personeli göndererek altın alınır ve bedeli verilirse veresi satım olmaz, peşin, elden ele alım satım gibi olur. Telefon uygulamasında meclisin mahiyeti değişmiş oluyor, alım satım aynı mecliste olmuş sayılıyor. Kaldı ki, telefondaki anlaşmayı bağlayıcı taahhüt olarak değerlendirmek, gönderdiğiniz adama alım vekâleti vermek ve fiilen alıp verirken önce akit yapmak, sonra teslim ve tesellümde bulunmak da mümkündür.”(2)
-----------------------------------
1- Döndüren, Hamdi, Delilleriyle Ticaret ve İktisat İlmihali, sh. 151
2- Bak. Mehmet Çetin, İslâm’da Kuyumculuk (2018), s. 59 ve 301