Mahkeme süreci devam ettiği için isim ve mahal vermeden ders ve ibret alınması adına bu hatırayı kaleme aldım. İsim ve mahal semboliktir.
Bilindiği gibi kredi kartıyla yapılan satışlarda ertesi günü satılan ürünün bedeli kuyumcunun hesabına geçer, müşteri de tercih ettiği taksit seçeneğine göre günü geldiğinde bankasına ödemelerini yapar.
Bir gün acı acı çalan telefondan bir hanım, ismimi sorduktan sonra falan bankanın avukatı olduğunu ve müşterilerinizden Ali Veli, filan vakitte kredi kartıyla yaptığı alışverişin bedelini bankamıza ödememiştir. Bankamızı mağdur eden kişi hakkında açılan icra ceza davası mahkemesinde siz de sanık olarak bulunuyorsunuz. Duruşma günü şu gün ve yeri şurasıdır, dedi.
Açıklamasının muhtevasında bazı kişilerin, kuyumcuyla muvazaalı olarak taksitle altın alım satımı yaparak nakit temin ediyorlar. Şaibeli alışveriş sebebiyle açılan davaya taraf olarak eklendiğimizi ifade etti.
Avukat hanıma, bahsettiği kişi müşterilerimizden olabilir, kendisiyle yapılan kredi kartlı taksitli satışın ertesi günü, satılan ürünün sadece bedeli hesabımıza düşer, diğer komisyon vs bedelleri bankaya aittir. O müşterinin bankaya ödeme yapıp yapmadığını bilemeyiz, sorumlu da değiliz. Biz işlem sonrası gerekli belgeleri düzenleriz, bundan sonrasını bilemeyiz hem de sorumlu değiliz. Yaptığınız ithamı da reddediyoruz, dememe rağmen, mahkemede bunları hâkime söylersiniz, dedi.
Şehir merkezindeki mahkemeye açılan davanın ön savunması, ikâmet ettiğimiz ilçenin mahkemesinden talimatlı olarak alındı. Buradaki savunmada aynı ifadeleri dile getirdik. İş yerimiz çevresinde, alışveriş yaptığımız toptancılar arasında hakkımızda bir tahkikatın yapılmasını talep ettik ki iddia makamının yaptığı isnad ve ithamların haksızlığı ortaya çıksın. O itham çok rahatsız edici, haysiyet kırıcıdır.
Kayıtlara girsin diye şunu da ilave ettik: Doğrudan açılan davanın konusu olmamakla beraber şunu da hassaten söylemek istiyorum. Biz, İslâm’da Kuyumculuk isimli şu elimizdeki kitabı yazdık ve neşrettik. Bu konuda dinî ve hukukî sorumlulukları çok fazla incelemiş, okumuş ve yayınlanmış yazılarımız var. Baba mesleği olan kuyumculukta, iddia makamınca dile getirilen şaibeli işlemi hukuken, örfen ve dinen doğru bulmuyor ve yapmıyoruz. Pos tefeciliği, çirkin iftirasına karşı hukukî hakkımı saklı tutuyorum. Burada suçlu, yaptığı alışverişin borcunu ödemeyendir, satışını yapan esnaf değildir. Suçların şahsîliği ilkesine zıt olan bu itham, bizi son derece üzmüştür.
İş yerinizde bütün hassasiyetinizi muhafaza ederek yaptığınız alışverişte; borcunu ödemeyen müşteri sebebiyle muhatap olunan hâller, hak mıdır, reva mıdır?
Bu hâdisenin, meslek içi işlemlerde alınması gereken tedbirlerde bir eksiğimiz ya da kusurumuz var mı, araştırmasına girdim. Müşteriden alınan bilgiler, zaten evrak üzerine yazılıyor ya da e-faturaya yazılıyor. Bunun yanı sıra bizzat satılan ürünün, fiili tesliminin yapıldığına dair tutanağı da gündemimize aldık ve uygulamaya başladık. Kamera kayıtlarının saklanarak delil olarak muhafaza edilmesi de tavsiye edildi. Yanılmıyorsam yüz seksen bin lira sonrası işlemlerin video kayıtlı olması tavsiye ediliyor ama pratik değil.
Gelelim duruşmaya!
Duruşma günü, dışarıda beklerken yan tarafımızda oturanı gösteren avukatım, bankaya borcunu ödemeyen kişi olabilir diye ifade etti. O kişi ile konuşurken mübaşir duruşmaya çağırdı.
Savunmada, yukarıdaki ifadelerimiz tekrarlandı. Avukatımız alacaklıya icra takibi yapılmadığını dolayısıyla suçun kanunlar nezdinde teşekkül etmediğini ifade etti. Hepimizin alınan ifadesinin ardından hâkim berat kararını verince önümüzde sessizce oturan bankanın avukatı, hızla dışarı çıktı, gitti.
İşte hâlimiz bu! Karşı tarafın baskısından çekinerek “Aman dava açmayın da gelin ne borcu varsa ödeyeyim”, demedik ve hamdolsun, beraatimizi aldık ama acı bir hatıra olarak da kuyumculuk hatıraları arşivimize kaydettik.