Hayatta nice fırsat ve imkânlar var ki kime niyet kime nasip ve kime de kısmet oluyor, bilemiyoruz. Doğrusu her fırsat bir imkândır, her imkânın da bir imtihan olduğu gibi.
Evlâd, kuyumcu çocuğudur, atadan zengindir, elinin altında imkânlar gani. O, bunları, tevarüsle aldığından daha fazlasını, nesline devretmesi gerekirken, kötü yönetimle emanetleri zayi eder. İşte bu noktada insanın, paraya hâkim olamamasından korkulur.
Bu nasıl olmaktadır? Evvelâ, elindekinin kıymetini bilememektedir zira onlar kendi alın teri değil, hazırdan gelendir, diyeceğim ama atadan gelen sermayesine sahip çıkıp, iyi kullananı da bu genellemeden ayrı tutacağım. Onlar, eli öpülesi değerli insanlarımızdır.
Vermeyince Mâbud, neylesin Mahmud, diye kaderi suçlayamayız! Mâbud, Mahmud’un istediğini-hikmetine uygunsa-yaratır, dolayısıyla tercihinin sorumluluğunu taşır. Bu düzen, onun buluğ çağından itibaren mes’uliyetiyle başlar, ölünceye kadar devam eder. Bu vaziyette elindekinin kıymetini bilme konusu, insanın hayatındaki ağır yüklerinden birisi olup, ahirette de hesabını vereceği en önemli meselelerdendir.
Hikmetine uysunsa, diye kayıt koymamızın bir izahı var; kişi erkek çocuk ister, evliya mı eşkıya mı olacağını bilemez ama Allah, ona Meryem gibi masum ve hayırlı bir kız evladı verince duam kabul olmadı, dememelidir. Nice duamız var ki, hayrımıza zannederiz ama Mevlâmız, merhameten onu hayırlı bir başka şekilde ihsan eder. Biz hayırlısını dilemeye devam etmeli ama ona da gayret etmeliyiz, zira kader, gayrete âşıktır.
Kimi insan evlâdı vardır ki, atadan geleni iyi idare eder, biri bin edercesine işine sıkı sarılır, çağın teknolojini iyi kavrar ve kullanır, selefine iyi bir halef olur, nesline de numune ata olur. Bunlar devamlı hayırla yâd edilir, tarihe işlenir.
Kimisi de var ki, avucuna dünyayı koysanız, kısa zaman sonra onun canına okur. Bu durumun adı ne olursa olsun kişinin irade terbiyesinde zayıflığını gösterir.
Şimdi, demek istememiz o ki, kişinin iradesi; neyin kime kısmet, kime nasip olacağında yönlendiricidir, tercihle istikamet alır, neticenin hâsıl olmasına sebep olur. Un, şeker, su hazır olunca usta da mahir ise helva olur, aksine ustada iş yoksa, zehir olur.
Güneşe, aynanın parlak kısmını çeviren aynasında güneşi görür, arkasını çeviren aynada güneşi kaybeder.
Sanki senle beni yazmışım gibi bir intiba oluştu bende. Doğrudur lakin atladığını düşündüğüm bir farkla. Kıymetini bilememek değil de o kulun bir tercihi de olabilemez mi? Hem de ta ruhlar aleminde ulen yaptığı bir tercih. Çünki Allah her ruha münasip bir cesed verdiği gibi yine her ruha münasip bir coğrafya, aile, hayat ve çevre de vererek yaratır. Yani o münasipliği belirleyen amil, o ruhun ruhlar aleminde ulen yaptığı tercihtir kanaatimce. Ki o tercihi yapmamdaki en önemli amil de Allah biliyor sendin. Seni nefsine tercih etmedi. Bu sırrı ahirete saklıyordu ama sır böylece faş oldu.